Balçova Termal Otelde sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya gelen Bakan Binali Yıldırım, burada yaptığı konuşmada, ülkenin huzuru, milletin birliği, beraberliği ve kardeşliğinin her şeyin önünde geldiğini, ülkenin kuzeyi, güneyi, doğusu, batısının aynı şekilde önemli olduğunu söyledi.
“Hakkari’de bir kardeşimizin ayağına diken batsa acısını Edirne’de hissedemiyorsak bir sorun var demektir” diyen Yıldırım, ülkemizin Güneydoğu bölgesinde büyük bir oyunun tezgahlandığını, bunun sadece Türkiye’de planlanmadığını, bu oyunun Osmanlı coğrafyasının değişmesinden, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra yarım kalan bir proje olarak, yüzyıl aradan sonra bölgeyi yeniden tesis etmek, kardeşliği bölmek için yoğun bir çalışma olduğunu dile getirdi.
Bakan Yıldırım, bunları planlayanların, bir yandan Türkiye içinde terörü cesaretlendirerek milletimizi bölme gayretleri varken, bir yandan ülkemizi kan gölüne çevirdiklerini vurguladı.
Mülteci sorunu
Dünyada yaşayan her 122 insandan birinin mülteci konumuna düştüğünü, mülteciler ayrı bir devlet kursa, dünyanın 24. devleti haline geleceğini belirten Yıldırım, Suriye’de on binlerce insanın hayatını kaybettiğini, milyonlarca insanın evini barkını, yurdunu terk ettiğini ifade ederek şöyle devam etti:
“Bu ne demek biliyor musunuz? İnsan bunu ne zaman tercih eder? Ölüm kalım olunca tercih eder. Yaşam hakkı, can, her şeyin önüne gelir. Yoksa o insanlar niye bıraksınlar. Malı mülkü, soyu sopu, çocuğunun geleceği orada. Ama yaşam hakkı en kutsal haktır. Yaşam hakkını maalesef çok gördüler. Uygar dünya, bölgede olanlara adeta gözünü kapatmış, kulağını tıkamış, izliyor. Daha ne kadar Suriye’de Irak’ta, Yemen’de, Mısır’da masum insanlar hayatını kaybedecek? Maalesef küresel siyasette söz sahibi BM üyesi 5 büyük birader büyük bir yanılgı içindeler, bir insanlık sınavını kaybetmiş durumdalar. Bölgede insan onuruna sahip çıkan tek ülke kaldı, Türkiye. 3 milyona yakın mülteciyi, göçmeni bağrımıza bastık, ekmeğimizi paylaştık, evimizi paylaştık. Onlara bir yaşam alanı açtık. Bu bizim inancımızın, Kültürümüzün gereğidir. Biz büyük bir medeniyetten geliyoruz. Biz fırsatçılığı değil, insanlığı tercih ettik.”
Yıldırım, bu kadar acı yetmezmiş gibi, Halep’te yaşayan yüzbinleri evlerinden etmeye çalıştıklarını, “Nasılsa Türkiye bunları alır” dediklerini, Türkiye’nin tabii ki her türlü imkanını zorlayarak dardaki, zordaki insana yardım ettiğini ve edeceğini kaydederek, “Ama bu yol yol değildir, bu gidişat gidişat değildir. Daha fazla kan dökülmemesi için tarihin size verdiği sorumluluğu yerine getirin diyoruz. Orası iki ülkenin rekabet alanına dönüştü. Ben üstün olayım uğruna orada canlar gidiyor. Sadece insanlar değil, insanlık da ölüyor. O yüzden küresel barışın korunması için mutlaka BM yapısının tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
Terör sorunu
Türkiye’nin bölgedeki terörle ilgili konulara yabancı olmadığını, uzun yıllardan beri ülkenin başını ağrıtan bir sorun olduğunu vurgulayan Yıldırım, içerdeki terör unsurlarını destekleyen “sözüm ona komşularımız"ın bulunduğunu, bu komşuların geçmişte dara düştüğünde dünya bir tarafa biz bir tarafa diyerek Türkiye’nin onların yanında yer aldığını, çünkü Türkiye’nin kültüründe mazlumun yanında yer almak, güçlüye karşı zayıfı korumak olduğunu söyledi.
Bakan Yıldırım, şunları kaydetti:
“Eli kanlı terör örgütüne bir çift sözüm var. Bu yol çıkmaz bir sokaktır. Bu yoldan vazgeçin Vatandaşlarınızla aramızdan çıktın. Kimse Güneydoğu'da terörün abat olacağına inanmıyor. PKK terör örgütünün Kürtler diye bir sorunu yok. Ne var? Orada yaşayan Kürt vatandaşlarımızın terör örgütü gibi bir sorunu var. Bizim de görevimiz bu terör örgütünü etkisiz hale getirmek, Türkiye’nin enerjisini gücünü yok eden bu beladan kurtulmak. Bu uğurda canını seve seve feda eden, bütün güvenlik güçlerimizi, şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Allah mekanlarını cennet eylesin. Onlar çok güzel bir ideal, amaç için toprağa düştüler. Onlar ay yıldızlı bayrağın yere düşmemesi için şehit oldular.
Bu mücadeleyi yaparken sen Kürt'sün, Türk'sün, Alevi'sin, Sünni'sin, Boşnak göçmen, Türkmen- Çerkez, Laz, Ahıska'lısın demedik. Hedef tekti. Bağımsız bir Türkiye. İstiklal mücadelesini de böyle verdik. Çok büyük bedel ödediğimiz bu toprakların bölünmesine, parçalanmasına asla izin vermeyeceğiz. Ve terörü Türkiye gündeminin en alt sırasına getirmeye kararlıyız. Bunun için milletimizin desteği tamdır. İzmir’de, Kars’ta, Diyarbakır’da, Edirne’de bu destek var. Çünkü kimse kazanımlarının bir hiç uğruna yok olmasını istemiyor. İşte örnekler ortada, Irak, Mısır, Suriye ne hale geldi, Balkanlar ne büyük bedel ödedi. Onun için çok dikkatli olacağız. Yaratılanı severim yaradandan ötürü diyor, prensibimiz bu.”
Başkanlık sistemi
Bakan Yıldırım, birkaç seçim döneminden beri yeni anayasanın konuşulduğunu, yeni anayasanın herkesin ihtiyacı olduğunu, milli irade dışında yapılan anayasaya karşı olduklarını söyledi.
Darbe sonucu ortaya konulanın bu milletin iradesi değil, kurucu irade olduğunu vurgulayan Yıldırım, bu anayasanın hangi şartlarda yapıldığını, ne kadar değişikliğe uğradığını herkesin bildiğini dile getirdi.
Yıldırım, gelinen noktada temel hakları, ödevleri düzenleyen, çok geniş olmayan bir metne ihtiyaç olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
“Anayasa içinde sisteme de karar vermemiz lazım. Nasıl karar vereceğiz? 82 Anayasası'nda parlamenter sistem öngörülmüş. Amenna. Ama 100. maddelerden itibaren Cumhurbaşkanının yetkileri var. O dönemde darbeciler o kadar geniş tutmuşlar ki. Milli iradenin en güçlü makamı cumhurbaşkanlığıdır. Anayasada öyle yazmış böyle yazmış, önemi yok. Önemli olan fiili durumdur. Cumhurbaşkanı en yüksek makam haline gelmiştir. Ya güçlendirilmiş parlamenter sistemine geçeceğiz veya üniter başkanlık sistemine geçeceğiz. Başkanlık sistemi deyince, bazıları diyor, efendim Türkiye bölünecek, eyaletlere ayrılacak. Bunlar külliyen yalan ve kasıtlıdır.
Başkanlık sistemi ile belediye başkanı seçimi arasında hiçbir fark yok. Başkan seçiliyor, meclis bütçesini yapıyor. Tek farkı var, belediye başkanı çok iyi hizmet yaparsa 10 dönem hizmet edebilir. Başkanlıkta bir diktatörlüğe dönüşmesin diye iki dönem şartı getiriyoruz. Niye başkanlıkta ısrar ediyoruz? Türkiye’nin 7 Haziran’da yaşadıklarını gördünüz. 7 Haziran’da seçimleri, Türkiye’nin ne kadar kolay istikrarsız bir dönemle karşı karşıya kalacağını gösteriyor.”
Yıldırım, başkanlık sisteminde en üst iradenin, başkanlık ve meclis olduğunu dile getirerek, “Ama başkanlık ve meclis bugünkü gibi değil. Bugün iktidar partisi ülkeyi istediği gibi yönetiyor. Ama başkanlık sisteminde meclis tamamen bağımsız olacak. Bakanlar milletvekillerinden değil, uzmanlık alanlarından seçilen ekipten oluşuyor. Dolayısıyla sürekli bir icraat ve etkin bir yönetim ortaya çıkıyor. Bunu başka noktalara götürmek ya bilgisizlikten ya da art niyetten oluyor. Vatandaşlarda sorun yok. Günden güne başkanlığa ilgi artıyor. Sorun siyasette. Maalesef siyaset istenen olgunluğa gelmedi. Siyasette birinci kademedeyiz. Bu kademe nedir? Sorunların tanımında anlaşamamak” diye konuştu.
“İzmir’in işleri söz konusu olunca, siyaseti ikinci planda tuttum”
İzmir milletvekili olduğu günden bu yana İzmir’in işleri söz konusu olduğunda siyaseti ikinci planda tuttuğunu vurgulayan Yıldırım, “Aman bu rakip partiye yazar, ona puan kazandırır' demedim. Bir iş yapılsın, burada yaşayan bir hemşerimizin derdi çözülsün de kime yazacağına bu şehirde yaşayan hemşerilerimiz karar verir dedim. Bundan da hiçbir şeyde kaybetmedim. İnsanımız her şeyi görüyor” şeklinde konuştu.